Birkaç gündür gelemedim buraya. Hem sınav haftası oluşundan hem de rahatsız olduğum için. Hasta hissediyorum kendimi. Uyumayı tercih ettim yahut bir şeyler izlemeyi. Kendimde o hali bulup da yazamadım bir şeyler. Çünkü yazmak yürek sızısından başka bir şey değil. Ne yazık ki. Ne yazık ki.
Seni merak ediyorum çoğunlukla. Artık yalnızca bir boşluğun içindeyim. Kendi kara deliğimdeyim.
Korkuyorum alışmaktan.
Zamanımı doldurma çabaları içindeyim. Black Mirror'a başladım. Ard arda izliyorum tüm bölümlerini. Sanki az derdim varmış gibi bir de oradaki insanlara sonra da dönüp kendime üzülüyorum.
Geçen gece yine korkarak uyandım. İpler gördüm. Kırmızı. Neden bu kadar uçan şey görüyorum. Evet uçmayı çok istiyorum. Geçen hiçbir kuşa aldırış etmeden duramadım. Gökyüzüne bakarak yürüyorum sokaklarda. İnsanlar bir anda delirmiyorlar evet. Yavaş yavaş delirtiyor hayat. Yavaş yavaş içine çekiyor bizi. Sonra farkına bile varmadan deli diyorlar sana.
Kendi hayatını kendi elleri ile perişan edene ne denir ki başka.
Binlerce kez yazıp siliyorum. Meraklarım ile yaşamaya çalışıyorum. Bilinmezlik beni kahrediyor. Bunca insan bu şekilde nasıl yaşıyor Ya Rabb?
Şimdi bu müziği dinlerken sen de dinle istedim. Evinin tüm odalarından duyulsun. Ben çok seviyorum. Hem çok dinleyince ilk sefer olduğu kadar acıtmıyor. Alışıyor insan sızısına. Hatta o acıya gülümseyebiliyormuş bile insan. Bir zamanlar bileği çıkan ve o acıya gülen bir adam tanımıştım. Acı hissettiğinde gülümseyen bir adam. Düşündüm de ben o adamı hiç bağırırken sesini yükseltirken duymadım. Bir kez yalnızca bir kez bana seslenirken.
-Ada!
Kulağımda hep aynı tonlama.
Sesli bir şekilde gülerken de duymadım. İçi deniz gibiydi. Derinlerinde o kadar çok şey saklardı ki. Ondandır belki o mükemmel gülüşü ziyan etmezdi. Yalnızca sevdiklerine gösterirdi. Sevdiklerine hep tebessüm ederdi. Gözlerinin içiyle.
Kalbimi bazen çıkarıp bıraksam buraya keşke. Kendimi topladığımda yerine koysam. İçim sadece ah diyor.
Ah.
0 yorum:
Yorum Gönder