Masallar... Hayatımızda ne büyük yer kaplıyorlar. Günlük hayatta örnekler verirken bile çoğu zaman masalları kullanıyoruz. Hayatımızın içine işlemiş çocukluğumuzdan beri. Oysa hiç birimizin fark etmediği detaylar barındırıyor içinde. Yavaş yavaş ve sinsice bir takım kabulleri yaşantımıza yerleştirmişler.
Kül kedisi ile başlayalım. Zavallı kül kedisinin annesi ölmüştür. Üvey annesi ve üvey kardeşleri ile başı derttedir. Öyle ki ev işi yapmaktan bir kül kedisine dönüşmüştür.( Sobanın küllerini temizlemekten yüzü kül ve is içinde kaldığından üvey kardeşleri ona bu şekilde seslenirler). Bütün bu hengamenin içinde ülkede bir balo düzenlenecektir ve bu baloya yalnızca 'ülkedeki evlenme çağında genç ve güzel kızlar' davetlidir. Kül kedisi elbette gitmek ister fakat kötü üvey annesi asla müsaade etmez. Çünkü üvey annenin nihai amacı çirkin ve kötü kızlarını evlendirmek tir. Gençliğin ve güzelliğin önemli olduğu algısı ve aynı zamanda güzellik ile iyiliğin bir tutulması durumu daha küçücük kızlar iken zihnimizde yerini bulmuştur.
Kül kedimiz baloya gitmeyi çok istemektedir lakin ev işleri onu beklemektedir. Onun bu haline acıyan bir peri onu bir prensese dönüştürür ancak büyünün şartı gece yarısından önce kül kedisinin eve dönmesidir. Çünkü eğer dönmezse arabası bir bal kabağına, kendisi de eski haline dönecektir. Velhasıl kül kedisi baloya gider.Prens ile dans bile eder.Ancak mutluluğu uzun sürmeyecektir. Saat gece yarısına yaklaştığında külkedisi prensten kaçar. Eve dönmenin telaşı ile koşarken ayakkabısının tekini düşürür. Prens elinde ayakkabı ile kalakalmıştır.
Kül kedisi gece yarısı eski haline döner. Üvey annesi ve üvey kardeşleri ile hayatına devam eder. İşin ilginç kısmı buradan sonra başlıyor. Prens ülkedeki tüm kızları elindeki ayakkabının teki ile dolaşıyor ve prensesini arıyor. Küçücük ayaklara sahip prensesini arıyor. En sonunda kül kedisinin evine geliyor. Önce üvey kardeşleri deniyor ayakkabıyı fakat kötü-çirkin ve büyük ayaklı üvey kardeşlerine olmuyor ayakkabı. Daha sonra külkedisi deniyor. Külkedisi deneyene kadar prens onun prensesi olduğunu anlamıyor. Ve külkedisi kendisini ancak ayakkabı ayağına olunca tanıyan/ hatta belki de tanımayan prensi ile bir ömür mutlu yaşıyor...
Pamuk prenses daha acı detaylara sahip maalesef. Pamuk prenses de üvey annesinden muzdariptir. Üvey annesi onu genç ve güzel olduğu için kıskanmaktadır. En güzel olmak için pamuk prensesi öldürtmek ister fakat pamuk prensesin güzelliğine dayanamayan avcı onu öldürmez. Güzellik kavramı o denli yerleştirilir ki masalı okuyan çocuğun beynine, çocuk bunu mantıklı bulur. Küçücük zihnine atılan bir tohum çocuk büyüdükçe yeşerir yeşerir...Dahası pamuk prenses zehirli elmayı yuttuğunda prensinin onu öperek uyandırması. Disney'in çizgi filmini yaptığından beri çocukların ve bizlerin defalarca gördüğü sahne ve ne yazık ki çocukların zihinlerindeki etkisi...Ve daha sayamadığım onlarca detay.
Kendisini yalnızca bir ayakkabı vasıtasıyla tanıyan bir prensi reddetmeliydi kül kedisi. Belki de içinde bulunduğu durumu düşündü. Üvey annesinden ve üvey kardeşlerinden kurtulmak için evlenmiştir belki de kim bilir. Pamuk prenses ise üvey annesinden bu kadar kötülük gördükten sonra yedi tane cüce ile aynı evde kalmamalıydı. Ya da bu pamuk biliyor ki üvey annesi onu öldürmek istiyor. Hiç tanımadığı bir yaşlı kadından neden elma alıp yiyor bu akla mantığa sığıyor mu? O değil de bu kızların babaları nerde?!
0 yorum:
Yorum Gönder