Hayat şu sıralar tamamlanamayan öykü gibi. Tüm karakterlerin yaşadıkları yarım.
Bekleyişler diyerek anlatır Tarık Tufan. Ve şu şekilde sıralar.
"Bekleyişler Anna. Nişanlısı askerde kızlar. Kızı ölüm orucundaki baba. Babası tershanede oğul. Oğlu şizofren anne."
Ben mesela. Yarım kalmış bir öyküde gibiyim. Belki hakikat tüm öykülerin ölüm ile nihayetleneceğidir. Ancak kastım o değil.
Tüm karakterlerin kurmaca olduğu ve tüm yaşananların gerçek olduğu öyküler gibi.Hayat bazen tam da bu öyküler gibi.
Ben de onlarla beraber yaşıyorum şimdi. İsmim cismim farklı kurgulandı. Haklı değil mi yazar sizce de? Beni ben gibi, yani olduğum gibi anlatsaydı. Gregor Samsa olur muydu?
Oysa onlar evinde oturup, yemeğini pişiren kızlardan alıp, onlara farklı hayatlar kurarlar. Sıradan hayatlarına, sıradan insanların elde edemeyecekleri kadar çok aksiyon katarlar.
Mesela bir yazar beni olduğum gibi anlatsaydı. Şunları yazardı muhakkak:
"Parmaklarının üşümesine bir çare bulamadı doktorlar. Onlara da yazık. Sessiz ve soğuk ve beyaz koridorlar. İlaç kokan odalar. Mutsuz hastalar.
Sonra bir anda, hiçbir sebep yokken yani öylesine bir anda, ayakkabı tamircisi yaşlı amcayı hatırladı. Dişleri yoktu ama ona inat dikmeye devam etti ayakkabısını tüm gücüyle konuşarak."
Bazen konuşarak tutunuruz hayata. Kadınlar yalnızken de kendi kendilerine konuşarak o ihtiyaçlarını giderirlermiş. Merak ederim araştırmalar neden hep kadınlar üzerine yapılır. O kadar mı karmaşığız?
Tüm bu karmaşanın arasında güzel şeyler de yok mu?
Vardır belki de. Şükürsüzümdür yazmıyorumdur.
Misal, ki kalbinden sevilesin demişti dost yürekli biri bana. Hatırladıkça tutunurum bu duaya. İnanıyorum ki duaları ve güzel sözleri bir muska gibi üzerimizde taşıyoruz. Şimdi inandığım tüm güzellikleri alıyorum yanıma ve yine düşüyorum yollara, yoluma. Benim yol sevdam. Gittiğim yerleri gurbetten bellemeyişim. Hep hasretimden. Öğreneceğim güzelliklerin hasretinden.
Yeni bir gökyüzüm var şu günlerde.
Evimdeyim. Odamdayım. Yine.
Ailemle beraber yaşamaya alışıyorum. Tek başıma yaşarken bir anda aileye uyum sağlamak öyle zor oldu ki. Sebepsiz kurallarım var hepsi birbiri ile bağlı. Biri gerçekleşmezse tüm düzenimin alt üst olacağı korkusu son zamanlarda çok baskındı bende. Yeniyorum zamanla. Ama bir bakıyorum. Kendimi yine yalnız buluyorum. Yalnız başıma kitabımı okurken,yazı yazarken, insanlardan soyutlanmış halde. Tek başıma.
İnsanın tabiatı ile ilgili sorgulamalarıma yanıt bulduğumda kendimi tahlil etmem de son bulacak sanırım. Kendimi tanıdığım vakit belki daha iyi bir insan olabilirim.Yaşamın manasına ererim ve belki yaradılışımdaki gayeye uygun yaşarım.
Bunların her biri yolumun bir parçası. Kendimi tanıma yolunda attığım adımlarda sarfettiğim birer nefes. Her biri şimdilik içimde.
Son olarak yazımın girişinde yer alan müzik. Piyanoyu duymaktan en keyif aldığım eserlerden biri. Öyle ki her nota ayrı ayrı zihnimde. Kimi zaman yolda yürürken, öyle herhangi bir zamanda alelade bu müzik zihnimdeki küçük gramofonda çalınır. Ben de eşlik ederim.
Adaçayı
0 yorum:
Yorum Gönder