Sabahları kahve içmeden tabir-i caizse afyonum patlamıyor. Evet bağımlılık da olabilir. Kahvaltıda çayım,ardından yeşil çayım ve nihayetinde en köpüklüsünden bir Dibek kahvesi...Kastamonu'nun meşhur kahvesidir dibek. Normal kahveden daha çok öğütülür. Ancak değirmende değil taş ile ezilerek yapılır ve Osmanlı'dan bir gelenektir bizlere.
Geçenlerde Midyatlı bir arkadaşım 'Midyat kahvesi' getirmiş bana kendi diyarından. Onu da çok sevdim ama galiba dibek alışkanlık yaptı bende...
Ben ve alışkanlıklarım...Kolay kolay vazgeçemiyorum hiçbir şeyden...Kıyafetlerimi bile yırtılana kadar giyiyorum.Hatta yırtılsa bile giyiyorum. Eşyalarla bağ kuruyorum.
Rabbim tarafından bana verilen her şeyi uzun yıllar kullandım,eşyanın hakkını verdim yani...Böylesi daha güzel geliyor bana. Kıymetleniyor eskidikçe...Mesela kahve içerken hep aynı eski fincanımla içerim. Annemin takımı bozulmuş, ötekileri kırılmış fincan setinden...Sanki bir başka fincan aynı tadı veremezmiş gibi. Ama boyutu,rengi,deseni ve işlemesi öyle kendine has öyle güzel ki. Değiştiremem onu. Evlenince annemden isteyip evime götürmek istiyorum.Fincanlarımın en ön sırasına dizip 'sevdiğime' onunla kahve ikram etmek istiyorum.
Hayallerim de eski benim... Böyle sanki bu yüzyılda yaşamıyor gibiyim. Hayalimdeki ev eski, odalar antika ve eski ahşap eşyalarla dolu. Sokağımız bile eski. Bahçemdeki sallanan sandalye eski. Bahçemi aydınlatan lamba eski...
Eskiler kıymetleniyor bende. Kadim oluyor. En yakın dostuma da kadim dostum derim. Dostlarım da eskidir benim...Yıllar önceden edindiğim kıymetlilerimdir onlar. Çok vefalı olamadım hiçbir zaman ama ayaklarına taş değse canım yanar...
Bazen böyle olduğum için yeni dostlar edinemiyorum. Zorlanıyorum. Nasıl ki ruhu benim gibi eski olan birini buluyorum,o zaman izin veriyorum benim dünyama girmesine, eskimesine... Adaçayı
0 yorum:
Yorum Gönder