by 23:14 0 yorum
İç Ses: Sahaflar
Sahafları gezmek, geçmişimde yolculuk yapmak gibi bir şey benim için. Toz ile karışık kitap kokuları alır götürür beni çocukluğuma. Kitapçılarda ayaklarım ağrıyana kadar ayakta durup kitaplardan bölümler okuyuşum ve seçim yapmak zorunda kalışım içimde hala bir sızıdır. Çünkü beğendiğim tüm kitapları alamazdım. Yalnızca birini almak zorundaydım. Seçim yapmak öylesine zordu ki. Ne yazık ki o kitabın bir gün içerisinde biteceğinin farkındaydım ve elbette ki kitabım bitince yenisini ancak bir sonraki hafta alabilecektim. Ama öyle güzeldi ki yine de. Şimdi o zaman okuduğum kadar tutkulu okuyamıyorum.
Ödevlerim için gerekli olan kitapları temin edebilmek için Ankara'daki tüm sahafları dolaştım. Günün sonunda ellerim kitap tozundan kapkara olmuştu. Kitapçılarda istediğimi bulamıyordum bir türlü. Sahafların da kimisi gerçek sahaf değillerdi. Kitaplar hakkında en ufak bir fikirleri yoktu. Yalnızca eski kitap satıyorlardı. Ancak benim için sahaf olmak bambaşka bir şey. 
Sahaf yalnızca eski, ikinci el veya kelepir kitap satan biri olmamalı. Sahaf aynı zamanda kitaptan anlamalı. Sattığı kitabı bilmeli, bana yorum yapabilmeli. En azından okumasa bile fikrini beyan edebilmeli. Çok mu şey istiyordum. Hayır. Aklımdaki bu fikirlerle yürürken tam aradığım gibi bir sahaf ile tevafuken karşılaştım.
Yorgun bir halde girdik dükkana arkadaşımla. Kapıyı orta yaşlı bir adam açtı bize, içeri buyur etti kocaman gülümsemesiyle. İlk anda ısındım oraya ve farklı olduğunu anladım. Kocaman iki tane kedi de bizi bekliyordu içeride. Kediler kitapların üzerinde keyif ile uyuyorlardı. Arkadaşım kedilerden çok korktuğu için girmek istemedi önce, kapının kenarında beni bekledi.Kedilerin isimlerini sordum. "Onlara isim koyma küstahlığında bulunmak istemedim." dedi sahaf. O esnada farklı bir insan ile konuştuğumu anladım.
 Umutsuzca kitaplara bakmaya başladım. Orada da bulamazsam kitapçılara sormak zorunda kalacaktım. Oysa ben eski baskı arıyordum. O esnada sahaf -ismini daha sonra öğrendim Kemal Bey- bana aradığım kitabı sordu. "Wittgenstein'ın Tractatus'u veya Felsefi Soruşturmalar'ı var mı acaba?" diye sordum. Yıllarca Ankara'da yaşadım,yaşadığım şehirlerin sahaflarına hep giderim ama Wittgenstein okuyan bir sahaf ile hiç karşılaşmamıştım. O esnada kitapların arasında Tractatus yoktu fakat Kemal Bey kendi kitaplarının olduğu çantanın içinden kitabı çıkartıp şu an ben okuyorum diye bana gösterdi. Kitabı alamamıştım ama alsam o kadar mutlu olamazdım herhalde. Daha sonra Gramsci'nin kitaplarını sordum. Onlar da yoktu fakat sıkı bir Marksist olarak tanımladığım Kemal Bey ile bir süre Hegel, Marx ve Gramsci hakkında sohbet ettik. Marx hakkındaki eleştirilerimi söyledim. Marksizmi,diyalektiği, Hegel'i uzun uzun anlattı.Hatta bana  bu konularda kitaplar önerdi. Teşekkür edip oradan ayrıldığımda kendimi bir akademisyen ile sohbet etmiş gibi dopdolu hissettim. Güzel bir kitaptan güzel bir bölüm okumuş gibiydim. Arkadaşım da şaşkındı, yol boyu sahaf hakkında konuştuk. 
Fikren hiç uyuşmadığımız insanlarla bu denli verimli konuşabilmek. Marx'ı rahatlıkla eleştirebilmek ve karşındaki insanın sana olgunlukla açıklamalar yapması, anlatması...Eksiğimiz buydu işte. Saygı gösterememek. Oysa ikimiz de hiç bir şey kaybetmedik fikirlerimizden, benliğimizden. İşte bunlar hep güzel şeyler. İnsana umut aşılayan şeyler...   

adacayininhikayeleri.blogspot.com

Geliştirici

...... ..... ....

0 yorum:

Yorum Gönder