Sayısız özürler biriktirdim.
Başta kendime.
Ben ıssız bir gecede kendime ihanet ettim. Karanlıkta yürürken üzerime değen onca söze inat ve paltom örtmezken yalnızlığımı, kadınlığımın tüm ürkekliği ile yoluma devam ettim. Akşam ezanı çoktan okunmuştu. Kuşlar uçmayı bırakmıştı. Yollar biz gibilere mühürlenmişti. Annemin duası kulaklarımdayken henüz, kendimi varlığımdan soyutlayıp bir rüyanın kenarında görüyorum.
Hikayemin sonunu görüyorum.
Sayısız adımdan sonra, derinden ve az önce içtiğim sigaramın dumanından arta kalanı içime çekiyormuşçasına nefes alıyorum. Biraz kesik, biraz sesli. Bana ait olmayan bir nefesi, yorgun yokuşlarda alıyorum.
"Beni bir solukta çek içine"
Tik ve tak.
Kolumdaki saat zamanı bana hatırlatırcasına, bir yangında evim yanmışcasına öyle acı ile ses çıkardı. Saatim benden habersiz bana yandı. Zamanı benim etimden geçirdi. Yelkovanın her bir hareketi, hatalarımı yüzüme vururcasına, saplandığı yeri beğenip belki de böylesi daha uygundur dedi.
Ve zaman durdu.
Tam da o anda, yürümekten vazgeçtim.
Ben çeyrek asırlık ömrümde kabuslar biriktirdim.
Kör bir makasla ellerimi ve parmaklarımı o kaldırımda kestim.
Buzdan bir makas.
Sesim.
Sanki başka biri konuşurcasına bana yabancı kalıyor bu şehirde.
Ben, yeni bir söz söyleyememenin üzüntüsüyle kendi varlığımdan soğuyorum.
Yüzümü aya dönüyorum. Yolumu ışığında çiziyorum. Ellerim az evvel bir haritadan kopmuş bir parça gibi.
Bir kağıt parçası gibi.
Her bir çizgi bana yol gösteriyor.
Bense yeryüzünün tüm haritalarında kayboluyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder