İç Ses: Hesaplaşma
Uzun zaman oldu...
Yazmaya niyetlenip bir türlü yazmadım. Her insanın böyle bir dönemi olur diye düşünüyorum. İç sesini çokça bastırıp, kendini sadece dış seslere açtığı bir dönem. Aslında iç sesi bastırmak bir nevi evimin bahçesiyle ilgilenmemek gibi benim için. İçime dönmek, kendimi dinlemek, bahçemin kuru otlarını temizlemek için bir fırsat...
Yazmamak kendimi yalnız bırakmak. Yazmamak kendimle ilgilenmemek, kendimle ilgilenmemek için bahaneler aramak aslında. Çünkü yazmak bir seyahat benim için. İç dünyama yaptığım bir yolculuktan bahsediyorum. Öyle ki yazmak kendimi en iyi ifade ediş biçimim. İçimdekileri en güzel dışa vuruş şeklim. Adeta bir terapi benim için. Kendi kendime yaptığım ve yaralarımı iyileştirmeme fırsat sunan şifalı bir ilaç.
Önceleri çok sarsıcı gelmişti ruhumdaki yaraları görmek. İnkar ettim görmek istemedim. Hep uzaklaştım onlardan. Fakat ben kaçtıkça yaralarım büyüdü. Sonra vazgeçtim. Kaçmaktan vazgeçtim. Ürkek adımlarla yaklaştım önce. Yavaş yavaş. Sonra cesaret edip dokundum yaralarıma. Kaçmanın bir çare olmadığını anladım o anda. Yapmam gereken kendimi yaralarımla, kirlerimle, günahlarımla görebilmekti. Yüzleşmek o kadar iyi geldi ki. Benim için yüzleşmenin en iyi yolu yazmak oldu. Sadece burada değil, defterlerime, kitaplarıma yazdığım yazılar, aldığım notlar. Hepsi kendimi tanımlamak için bir fırsattı benim için. Başkalarına tekdüze laflarla anlattığımız kendimizi, bizzat kendimize yalansız, olduğu gibi anlatabilmek. Bir dosta, arkadaşa anlatmadan evvel kendime anlatabilmek. Hatalarımı görebilmek. Yazmayarak kaçtığım şey buydu aslında. Kendimden kaçmak. Bu yüzden bu kadar uzun sürdü. Şimdi yazarken hissettiğim bambaşka bir dünyada olduğum. İfade edebilmek için belki biraz daha zamana ihtiyacım var. Ama çok şey birikti...Adaçayı
0 yorum:
Yorum Gönder